18 Ekim 2018 Perşembe

Kitap Tahlili- 2 Kuyucaklı Yusuf

KUYUCAKLI YUSUF 
ÖZET; 
“Benimle gel… Benim yanımda kal. Ben seni baban gibi severim, olmaz mı?.. Benim oğlum ol. Benim hiç erkek çocuğum yok!” (s.17) 
 Serbestliği seven Yusuf, şehir yaşamına ayak uydurmakta zorlanır. 
“Hocanın bildiği birisinin işine yarasa, kendi işine yarardı. Sen bile okudun bildin de ne oldun sanki? Benim babam bir şeycikler bilmezdi ama, evinde sözü senden çok geçerdi… Şu Şahinde anam sabahacak envek (ahmak) gibi dırlanır durur da bir yolunu bulup onu bile susturamazsın; ne edeyim ben senin okumanı?” (s.24) 
Yusuf yaşadığı  şehre kendisini yabancı hisseder. 
Yusuf, kız kardeşi Muazzez ile yakından ilgilenir. Şımarık bir kız olan Muazzez, Yusuf’un sözünden çıkmaz, anne babasından çok ağabeyi Yusuf’u sever. Şahinde Hanım sürekli olarak gezmelerde eğlencelerdedir. Selahattin Bey ise gündüz hükümet işleri, gece de rakı meclisleri yüzünden eve geç saatlerde gelir, bazen haftalarca kızını görmediği olur. 
Bir bayram günü  Yusuf, Muazzez ve Ali gezintiye çıkarlar. Muazzez on üç yaşına gelmiş, güzel bir kız olmuştur. Ali’nin kaçamak bakışları  Muazzez’in üzerindedir. Bir süre sonra yanlarındaki salıncağa, Fabrikatör Hilmi Bey’in oğlu Şakir’le arkadaşı İhsan binerler. Şakir, on sekiz yaşında, kasabadaki herkesin kendisinden yaka silktiği, ayyaş, hovarda, ahlâksız bir gençtir. Gözlerini Muazzez’e diker, bakışlarıyla genç kızı rahatsız eder. Bir ara başındaki oyalı yemeniyi çıkarıp yanı başında sallanan Muazzez’in üzerine atar. Muazzez çok korkar. Bunu gören Yusuf, kız kardeşi ile Ali’yi gönderir.  Şakir’in üzerine yürür. Şakir tam silahını çekecekken Yusuf’un güçlü yumruğu Şakir’in suratında patlar. Bu olaydan sonra Şakir Yusuf'a düşman olur. Kin besler. Ona olan hırsını Muazzez'i alarak çıkarmayı aklına koyar. Babasıyla plan yaparlar ve Kaymakam Bey'i kumar masasına oturtup yüklü bir miktarda borca sokarlar. Borç karşılığı kızını isterler. Kaymakam Bey mecbur kabul eder. 
 “Sen kararını vermişsin, bana bunları ne diye anlatıyorsun?.. Kızın babası sensin, onu benden çok düşünmen lazım. Bana ne?.. Bildiğim, bu Şakir’in bir it olduğudur. Böylelerine kız filan verilmez.” (s.64) 
Yusuf, babasına Şakir’in asla düzelmeyeceğini ispatlamak için Kübra ile annesini odaya çağırır. Kübra’nın başından geçen kötü olayı anlatmasını ister. Kübra, Şakir’in kendisine nasıl sürekli askıntı olduğunu, son olarak da Cennetayağı’ndaki bağa eşya taşımak için gittiğinde Şakir’in bir odada kendisini sıkıştırdığını, odadan kaçıp merdivene yöneldiğinde Hilmi Bey’in merdivenden sırıttığını, sonra pencereden atlamak için dışarı sarktığını, fakat Şakir’in onu yakalayarak zorla içeri çektiğini, o sırada Hacı Etem’in de kapı önünde olduğunu ve Şakir’in kendisine zorla sahip olduğunu anlatır. 
Yusuf, arkadaşı Bakkal Ali ile dertleşir, babasının 320 liralık borcunu nasıl ödeyeceğini düşünür. Ali, bu parayı anneannesinden bulup Yusuf'a verir, borç ödenir fakat bu sefer de Muazzez'i Ali'ye vermek zorunda kalınır. 
“Ağabey, beni kaça sattınız?.. Daha doğrusu beni kaça sattın?” (s.83) 
Muazzez babasının kumar borcunun nasıl ödendiğini annesinden öğrenmiştir. Yusuf, Ali’nin iyi biri olduğunu söyler. Muazzez’e kiminle evlenmek istediğini sorar. Muazzez, Yusuf’un gözlerine bakar, Yusuf’un ellerini avuçlarının içine alır, “Kimi istiyorum, anladın mı?” (s.84) der. 
Kısa bir süre sonra evlenecek olan Ali ve Muazzez'in düğününden önce Ali'nin arkadaşı İhsan evlenir. Arkadaşının düğününe giden Ali'yi düğünde fazlasıyla sarhoş olan Şakir öldürür. 
“Benden kabadayısı varsa, çıksın bu meydana!.. Benim yediğim yemişe elini kim sürecekmiş bakayım?.. Böylesi varsa kanını içerim!” (s.96) Tabancasıyla önce havaya ateş eder, daha sonra da herkesin gözü önünde tabancasını Ali’ye doğrultur ve ateş eder. Ali’yi öldürür. Olaya kaza süsü verilir ve Hacı Etem sayesinde Şakir çıkarılır içerden. 
 
Muazzez Yusuf'un dikkatini çekmek için sürekli Şakir Beylere gider annesiyle hediyelerle döner. Yusuf bir gün Muazzezle konuşmak için cesaretini toplar ve eve gelir. Fakat Muazzez annesiyle Şakir Beylerdedir. Sinirlenen Yusuf yaylı bir araba kiralar ve Şakir Beylerin evine gidip Muazzez'i kaçırır başka bir köye giderler ve orada evlenirler. Eve haber yollarlar Kaymakam bu habere çok sevinir fakat Şahinde deliye döner ve zaten sevmediği Yusuf'tan nefret eder. Kaymakam bulur onları ve eve gelmelerine ikna eder. Kaymakam Bey ona kendi iş yerinde bir iş bulur.  
“İşsizlikten şikâyet etmiş, bir baltaya sap olmak istemiş, eve yük olmaktan kurtulmak için aylardan beri çareler düşünmüştü. İşte şimdi bir iş sahibi idi. Yazık ki bu iş ona boş gezmekten daha az sıkıcı ve daha az manasız gelmiyordu.” (s.159) 
Selahattin Bey’in hasta kalbi, yılların yorgunluğunu daha fazla taşıyamaz. Selahattin Bey kırk altı yaşında ölür. 
Yeni kaymakam İzzet Bey, bir gün Yusuf’u odasına çağırtır, başparmağı olmadığı  için ne kadar uğraşırsa uğraşsın güzel yazı yazamayacağını  söyler. Yusuf’u, doğasına uygun bir iş olan “süvari tahsildarı” yapar. Muazzez, kocası köy köy dolaşırken kendisi yalnız kalacağı için korkar. Yusuf, işinden ayrılmak ister, fakat maddi durumları çok kötüdür.Yusuf vergi toplamak için yola çıkar, günlerce köy köy dolaşır, on-on beş günde bir ancak eve döner. Birkaç gün dinlenmesine müsaade edilmeden hemen yeni görevlerle gönderilir. Yusuf, eve çok az para bırakır. Bu parayla geçinmek mümkün değildir. Muazzez günlerce sıkıntı içinde kocasının yolunu bekler. Şahinde Hanım her gün akşama kadar gezip eğlenir. Zamanla kızını da yanında götürür. Şahinde Hanım’ın evinde de içkili ziyafetler, eğlenceler düzenlenir. Muazzez’i de içkiye alıştırırlar. Bu içkili eğlence âlemlerinde Muazzez, kucaktan kucağa dolaşır. Muazzez ne yaptığını bilmez bir haldedir. Yusuf, bir gün karısının kolundaki bileziklerin nereden geldiğini sorar. Muazzez, altınları annesinin verdiğini söyler. Sıkıştığı anlarda Yusuf’a yalan söylemek, Muazzez’e artık normal gelir. 
“Muazzez bazı günler deli gibi çırpınıyor, ‘Yusuf! Yusuf!’ diye bağırıyordu. Onun her şeyi haber almasını, eve gelip kendisini dövmesini, hatta bıçaklamasını, ortalığın altını üstüne getirmesini istiyor, ancak o zaman bu işlerden sıyrılabileceğini seziyordu… 
Hayır, o hiçbir şeyi kendisi değiştiremeyecekti. Her geçen gün onu bu balçık yolda biraz daha ileri, biraz daha derinlere götürüyordu. Arkasına bıraktığı sahilin gitgide erişilmez olduğunu fark ediyor, artık oradan kendisine elini uzatacak birinin bile onu kurtaramayacağını sanıyordu. 
Şimdi akşamın olmasını, sofranın kurulmasını, yahut bir yere gitmelerini biraz isteyerek bekliyor, rakı kadehlerini daha az yüz buruşturarak içiyor ve koluna gümüş bir bilezik takan bir erkeğin kucağına oturmaktan eskisi kadar nefret etmiyordu.” (s.196-197) 
Muazzez’in sarhoş  bir halde kucaktan kucağa dolaştığını görmek, Şakir’in pek hoşuna gider. Muazzez’e yan baktığı için Yusuf’tan yediği dayağın acısı, yeni yeni çıkar. Yusuf’un karısının düşkün durumu Şakir’i keyiflendirir. 
 “Ben şimdi gider, başkasının işine ne diye karıştığını ondan sorarım!” “Sen mi? Ne yüzle? Ayda aldığın iki buçuk lirayla bu ev geçinir mi sanıyorsun? Seni bu cahilliğinle memurlukta tutan adama ne yüzle çatacaksın?.. İnsan olsan gidip elini öpersin!” (s.202) 
Yusuf kaynanası  Şahinde Hanım’ı sert bir dille uyarır. “Ana, neler oldu bu evde? Çok fena şeyler oldu mu? Bana söyleyemeyecek kadar ileri gittiniz mi… Şunu kafana koy! Ne olursa olsun, hiçbir şeyde Muazzez’in kabahati yoktur. On beş yaşındaki kızın ne kabahati olur ki?” (s.201) “Anacığım, söyleyecek şeylerim çok, bir araya toplayamıyorum. Beni belki düşünmezsin, kızını düşün. İstersen ellerini öpüp yalvarayım. Bize kötülük etme… Bizi birbirimizin yüzüne bakamayacak hale getirme. Ben her şeye dayanırım ama, böyle bir şey yapanların ettiklerini yanlarına komam. Ana, bak sana açıkça söylüyorum, şu iş şöyledir, bu da böyledir demiyorum, ama dikkat et, bir kepazelik olursa hepinizi yakarım. Demin de söyledim, Muazzez’e kabahat bulmam, ben onu bilirim. Eğer o da size uyarsa gene sizden bilirim. Parmak kadar çocuğu benim yokluğumda kötü yollara saptıranların kökünü kazırım.” (s.203) 
Yusuf son gidişinde Muazzez’i geride yalnız başına bıraktığı için çok pişman olur. Edremit’e dönerek Muazzez’i alıp uzak bir köye gitmeyi düşünür. Eve döner. Bahçe kapısından içeriye girince kulağına bir ud sesi gelir. Kapıyı aralayınca rezil bir manzarayla karşılaşır: İzzet Bey, Şahinde Hanım, Şakir, Hacı Etem. Sarhoş bir halde olan Muazzez, bölük kumandanının tacizlerine karşı kendisini korumaya çalışmaktadır. “O zaman Yusuf da ateş etmeye başladı. Evvela karşısına doğru iki el sıktı ve sedirden aşağı bir şeyin yuvarlandığını duydu. Fakat bu ona emniyet vermedi. Bu karanlık odanın her köşesinde bir ölüm saklı olduğunu ve buradan çıkmak için her şeyin yok edilmesi icap ettiğini sanıyordu. Zaten artık kafası herhangi bir şey düşünecek halde değildi. Uzun senelerden beri nefsine karşı yaptığı tahakkümlerin acısı  çıkıyor, içinde boşandığını hissettiği bir çarkı artık durduramayacağını anlıyordu. Bu anda bütün hayatıyla, bütün muhitiyle, bütün dünya ile hesap kesiyor ve bu hesaplaşma, şimdiye kadar her şeye baş eğdiği nispette korkunç oluyordu. 
En ufak bir kımıldama olduğunu zannettiği köşeye ateş  ediyordu. Silahında kurşun kalmadığını  anlayınca bir an durdu. Karanlık odada en küçük bir hareket bile yoktu. Ya herkes ölmüş, yahut korkudan bir köşeye büzülmüştü. Pantolon cebinden aldığı fişekleri el yordamıyla tabancasına yerleştirdi. Odanın rastgele iki köşesine birer kurşun daha sıktı.” (s.216) 
Yusuf karısını  kucaklar, dışarı çıkarır, ata bindirir. Atını dörtnala sürmeye başlar. 
“Hiçbir şey düşünmüyor, sadece kaçmak, hayatının en korkunç devirlerini geçirdiği bu yerlerden mümkün olduğu kadar çabuk uzaklaşmak istiyordu. Nereye olursa olsun! Dağ başlarına, kimsesiz ormanlara veya kalabalık şehirlere!.. Yalnız adamakıllı uzak ve kimsenin onu bulamayacağı bir yere!..” (s.217) 
Muazzez yaralıdır, zayıf bir sesle konuşur. Yusuf uzunca bir süre atını dörtnala koşturduğu için hayvanın daha fazla gidemeyeceğini anlar. Soğuk, karlı, rüzgârlı bir gecedir bu. Gocuğunu çıkarır, karısının her tarafını sarar. Karısını bir ağacın altına yatırır. O anda Yusuf’un aklına Muazzez’i kaçırdığı ağustos gecesi gelir. Sabaha kadar yerinde duramaz, karısının etrafında dolaşır. Ortalık aydınlanınca, karısını uyandırmak ister, fakat Muazzez ölmüştür. 
Yusuf heybesinden çıkardığı  büyük bir bıçakla kanlı toprağı kazar, derince bir çukur açar. Muazzez’in sol omzunda, boğazına yakın yerde kan pıhtıları  görür. Karısının cansız bedenini çukura yerleştirir, üzerine avuçlarıyla toprak atar. Yusuf atına atlar, atını dağlara doğru sürer. 
“İçindeki bütün yıkıntılara, bütün kederlere rağmen başını yere eğmek istemiyordu. Matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti.”  (s.221). 

Arka kapaktan; 
"bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. hayatında asıl aradığı şeyin muazzez olmadığını biliyordu, fakat muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu." 

"Kuyucaklı Yusuf, Rousseau'nun isyan ve doğaya dönüş felsefesinden kaynaklanan başkaldırı temasını işleyen ilk roman Türk edebiyatında. Diğer yandan Anadolu'daki toplumsal düzene yönelik getirdiği eleştirilerle de öncü sayılabilir. Bu özelliğiyle Türk romanının o döneme değin ana sorunsalı olan Batılılaşmanın dışına çıkmış ve 1950'lerde yaygınlaşmaya başlayan köy edebiyatına yönelişte de önemli rol oynamıştır denilebilir. Her ne kadar kasaba yaşamını ele almışsa da S. Ali, Yaşar Kemal ve Kemal Tahir zincirinin ilk halkası olarak kabul edilmelidir. Hatta toplumla uyuşamama temini ve uyuşamayan bir kişiyi konu edinmesi bakımından S. Ali'nin Kuyucaklı Yusuf'u Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ının da ilk halkasıdır kanımca." (Yrd. Doç. Dr. Alâattin KARACA) 

Yabancılaşmayı, tutunamamayı, nihilizmi Kuyucaklı Yusuf karakteriyle anlatmayı başarabilmiş Sabahattin Ali romanı.  
Yusuf'un yaşadığı travma, daha sonrasında kaymakamın karısının ona karşı tutumları insanlardan uzaklaşmasına, kabuğuna çekilmesine ve yabanileşmesine sebep olmuştur. Fakirlik yüzünden istemediği şeyleri yapması istemediği yerlere gitmesi karısını yalnız bırakması fakirliğin ve köylülüğün getirdiği büyük balığa itaat etme ve çaresizliği anlatıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder